Bir düşünün, markete gidiyorsunuz ve karşınıza iki seçenek çıkıyor: Bir tarafta vitamin ve mineral dolu taze meyveler/sebzeler, diğer tarafta ise kalori değeri yüksek ama besin değeri düşük işlenmiş gıdalar. Tabii ki sağlıklı olanların fiyatı neredeyse her zaman daha yüksek.
“Neden?” diye soruyorsunuz. “Sağlıklı beslenmek neden bu kadar pahalı?” İşte biz de bu sorunun peşine düşüyoruz. Amerika’da sağlıklı beslenmenin, cebi neden yaktığını ve bu durumun altında yatan nedenleri konuşacağız.
Yakın zamanda Journal of Consumer Research’de yayımlanan çalışmalarda, tüketicilerin sağlıklı gıdaların aslında daha pahalı olduğuna inanma eğiliminde olduğu bulunmuş.
Çalışmalarda, sezginin her iki yönde de işlediği görülmüş. İlk çalışmada tüketicilere sadece fiyat bilgisi sunulduğunda, bir kahvaltı barının sağlıklı olup olmadığına ilişkin algıların fiyata göre değiştiğini gösterilmiş: daha yüksek fiyat = daha sağlıklı, daha düşük fiyat = daha az sağlıklı.
Bir başka çalışmada, tüketicilerden iki benzer tavuk dürümden daha sağlıklı olanını seçmeleri istenmiş. “Sotelenmiş Tavuk Dürüm” 8,95 dolar, “Balzamik Soslu Tavuk Dürüm” ise 6,95 dolar olarak fiyatlandırıldığında, insanlar balzamik yerine sotelenmişi seçmiş.
Yani insanlar, daha sağlıklı olduğuna inandıkları için aktif olarak daha pahalı seçeneği tercih ediyorlardı.
Ancak gerçekten sağlıklı seçeneklerin maliyeti, bütçelerini daha hızlı tüketiyor.
Amerika’da yaşıyorsunuz ve bir süpermarkete gittiniz diyelim, cebinizde 10 dolar var. Bu parayla bir sürü çörek ya da birkaç elma alabilirsiniz. Çöreklerle daha fazla kalori alırsınız ama kalori dediğimiz şey her zaman iyi değil sonuçta. Elmalar ise lif ve vitamin dolu.
İşin garibi, çörekle aynı miktarda kalori almak için çok daha fazla elma yemeniz ve dolayısıyla daha fazla para harcamanız gerekiyor. İşte bu yüzden sağlıklı beslenmek isteyen birçok Amerikalı, maliyet engeline takılıyor.
Sağlıklı gıdaların yüksek fiyatının birkaç nedeni var.
İlk olarak taze meyve ve sebzelerin yetiştirilmesi, işlenmiş gıdalara göre daha maliyetli. Örneğin, taze çileklerin elle toplanması gerekirken; konservelik çilekler, makineyle toplanabiliyor. İşte bu ekstra emek, fiyatlara yansıyor.
Bir de devlet sübvansiyonları var ki işin içine girince mesele daha da karışıyor. Devlet genellikle buğday, soya ve mısır gibi ürünleri destekliyor. Bu ürünler, işlenmiş gıdaların ana maddeleri.
Sonuç? Yüksek fruktozlu mısır şurubu ve soya fasulyesi yağı içeren ürünler, piyasada daha ucuz ve daha erişilebilir oluyor.
Anlattığımız onca şey, Amerikalıların yemek kültürüne de yansımış durumda.
İnternette Amerikalıların bize göre garip olan yemeklerini illaki görmüşsünüzdür. Tatlı yaparlarken üstüne boca ettikleri Oreo, her yemeğe bol bol çedar koymaları gibi örnekler sayabiliriz.
Sağlıksız ürünlere erişimin bu denli kolay olması, tahmin edersiniz ki pek çok Amerikalıyı obeze doğru sürüklüyor. Hatta bunun için bir programları bile var… Evet, Dr. Nowzaradan’dan bahsediyoruz.
Amerika’yı böyle uzun uzadıya anlattık ancak Avrupa’nın en obez ülkesinin Türkiye olduğunu da söylemeden geçmeyelim, zira kendileriyle bu konuda aynı kaderi paylaşıyoruz.
Her ne kadar kendileri bizim gibi mide yakan poğaça ve börekle kahvaltıya başlamasa da bizlerin bu alışkanlığa sahip olmamızdaki en büyük etmen, tıpkı Amerika gibi sağlıklı beslenmenin maliyetli olması.
Sağlıklı beslenmek, bir lüks hâline gelmiş olabilir ancak bu değişemez bir kader değil. Devletin, üreticilerin ve tüketicilerin ortak çabalarıyla sağlıklı beslenmenin maliyeti eminiz ki düşürülebilir.
İlginizi çekebilecek diğer içeriklerimize aşağıdan ulaşabilirsiniz: